27 Aralık 2018 Perşembe

Yapısal Reformlar



Sisifos ve Tantalus'un Öykülerinden Dersler

Korint kralı Sisifos, Zeus’un bir sırrını açıkladığı için tanrılar tarafından büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlayarak çıkarmakla cezalandırılır. Her seferinde tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya elinden kayar ve dibe düşer. Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalır. Bu ceza böylece sonsuza kadar sürecektir.

Albert Camus, ünlü denemesi ‘Sisifos Söylemi’nde yaşamın saçmalığı kuramını kral Sisifos’un kayayı taşıyıp durması ve bir türlü olayı sonlandıramaması üzerine inşa eder. Yaşamın kendisi de tıpkı Sisifos’un bu anlamsız çabası gibidir. Camus’ye göre her gün aynı şeyleri yaparak ve her gün yeniden başlayarak süregiden bir yaşam saçmadır. Buradan Camus’nün ünlü başkaldırı edebiyatına geçiş köprüsü çıkar. İnsan bu saçma yaşama başkaldırmalı ve onu değiştirmeye çalışmalıdır.

Türkiye ekonomisi, içinde bulunduğu labirentten bir türlü çıkamıyor, büyüme, işsizlik, cari açık reel sorunları üçgeninde, birinden ötekine odaklanarak birisini feda etme açmazı içinde bulunuyor. Dış görünümde ya da reel dünyanın dışında bu açmazların yansıması kur, enflasyon ve faiz olarak ortaya çıkıyor. Çoğu kez bu dış görünüme odaklanılıyor ve asıl reel sorunlar üçgeni dikkatten kaçıyor. Türkiye’nin durumu Sisifos’un sürekli ve anlamsız saçma çabasını andırıyor. Bu saçmalıktan kurtulmanın tek yolu Albert Camus’nün dediği gibi saçmalığa başkaldırmaktan geçiyor. Bu başkaldırı reel sorunların çözümüne yönelmek yani yapısal reformlara girişmekle olacak. Bunları yapamazsak sonsuza kadar bu kayayı tepeye taşıyıp duracağız.

Zeus ve Pluto’nun oğulları olan Spylus Kralı Tantalus, sıklıkla Olimpos dağındaki tanrılar sofrasında yemeğe davet edilir. Tantalus, bu sofrada ilk kez gördüğü ve tattığı nektar ile ambrosia’yı çok beğenir ve kimseye belli etmeden bunları çalarak halkına götürür. Böylece tanrıların yiyeceği ölümlü insanların eline geçmiş olur. Tanrılar bu hırsızlığı öğrendiklerinde çok kızarlar, Tantalus’u Olimpos’tan kovarlar ve sonsuza kadar bir havuzda yaşamaya mahkûm ederler. Havuz su doludur ve üzerinde meyve ağaçlarının havuza kadar sarkan dalları vardır. Beline kadar su içinde olan Tantalus ne zaman meyve yemek isteyip dallara uzansa dallar yükselir ve ulaşmak imkânsız hale gelir, ne zaman su içmek için havuzun sularına eğilse sular çekiliverir. Tantalus sonsuza dek ne meyve yiyebilecek ne de su içebilecektir.

Tarımı öylesine ihmal edip öylesine yanlış işler yaptık ki bu toprakların temel ürünlerinden olan mercimek ve nohutu karlar altındaki Kanada’dan ithal eder olduk. Bütün dünya tarıma inanılmaz destekler verirken biz destekleri ya kaldırdık ya da azalttık. Hatta Dünya Bankası’nın önerilerine inanıp doğrudan gelir desteği vererek çiftçilik yapan insanlarımızı tarımdan uzaklaştırıp kentlere taşıdık. Oysa Kanada, tarımı desteklemeye devam etti. Çiftçilik yapacak, tarımla uğraşacak olanlara toprak tahsis etti, maddi destek verdi. Mercimek ve nohutu orada yetiştirip bize satmaya başladılar. Sonuçta biz ihraç edeceğimiz mercimek ve nohutu ithal eder duruma geldik, kendi çiftçimize TL ile vermediğimiz desteği Kanada’ya dövizle verir olduk. Özetle Tantalus’un meyve ağaçlarıyla dolu bir havuzda meyve yiyememesi gibi bir duruma soktuk kendimizi.

Şimdilik Tantalus’tan farkımız sularımızı içebiliyor olmamız. Ne var ki yalan yanlış bir yapılaşmayla sularımızı öylesine kirletiyor ve hor kullanıyoruz ki yakında içme suyunu da ithal eder konuma gelebiliriz. O zaman Tantalus’tan bir farkımız kalmaz.
Bu iki mitoloji öyküsünün uyarlanmasından iki sonuç çıkar (kıssadan hisse):

(1) Yapısal reformlar, sürekli tekrarlanan ve sonuç vermeyen çabaların bir sonuca ulaşmasını sağlayabilir.

(2) Tarım politikamızı değiştirip düzeltmez ve çevreyi kirletmeye devam edersek yiyecek, içecek bulmakta zorlanırız.

Kaynak : Mahfi EĞİLMEZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder